ASLINDA DURUM KÖTÜ DEĞİL


Soldaki resmî tarihler üzerine yazılan yazılardan sonra durumun kötü olduğu gibi bir izlenime kapılabilirsiniz. Durum iyi ya da durum kötü demek genellemedir ve her genelleme gibi de ayrıştırılması gerekir.

Durumun neden kötü olduğu benim ve İbrahim Yalçın’ın yazılarında açıklandı. Sol, devletin resmî tarihine karşı çıkıyor, ama kendi resmî tarihini de korumaya çalışıyor. Kendisiyle yüzleşmemek için her yolu deniyor.

Yüzleşmeden kastettiğimiz esas olarak örgütsel yüzleşmedir. Örgütsel tarihlerin ortaya dökülmesi, karanlık kişi ve ilişkilerin ortaya çıkarılması, örgüt içi infazların ve sol içi çatışmaların aydınlatılmasıdır. Bir başka deyişle, diğer örgütlerdeki Mihrac Ural’ların bulunmasıdır.

Bu konuda pek hareket görünmüyor. Sadece PKK, faili meçhullerin aydınlatılabilmesi için bir komisyon kurulmasını ve bu komisyonun devletin icraatlarının yanı sıra kendilerini de araştırmasını istedi.

Devletin bu konuda adım atmayacağı açık. Başbakan’lığı döneminde çok sayıda muhalifin öldürüldüğü Tansu Çiller “darbe mağduru” gibi ortaya çıkıyor. Yüzlerce kişinin öldürülmesi emrini veren Mehmet Ağar “sırlarını kendisiyle birlikte mezara götüreceğini” söylüyor. Kuzey Kürdistan’da bir ara peş peşe toplu mezarlıklar bulunuyordu, sonra konu kapanıverdi.

Devlet bu konuda adım atmayacağına göre, PKK’nin söz konusu araştırma ve açıklamaları kendisinin yapmaya başlamasında yarar vardır. “Savaşın ortasında olur mu?..” derseniz, bu işin zamanı yoktur. Konu unutulmayacaktır, belki bazen küllenecek ama ardından yeniden alevlenecektir.

Diğer örgütlere gelince, neyi kimden gizliyorsunuz? Yapılanlar hiç bilinmiyor mu sanıyorsunuz ya da insanları tehditle susturabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?

Tehdit bilinen bir yöntem. Mihrac Ural da çok denedi, beceremedi. Siz yaparken iyi de, başkaları anlatınca kötü mü oluyor? Bu iş bir yerlerden patlayacak. Nasıl, bilmiyorum.

Burada konunun iyi yanına geliyoruz. Bu sitenin bu kadar tanınmasının, bu kadar izlenmesinin, sergilenen örneği neredeyse herkesin bilmesinin, aylar ve hatta birkaç yıl önce yazılmış yazıların tıklanmasının sürekli artmasının etkisiz kalacağını düşünemiyorum.

Bir yerlerden bir şeyler olacak, nasıl olacak, göreceğiz.

Bilinir, bu tür konularda ilk adımı atmak özellikle zordur, arkasından gelecek başka adımlar o kadar zor olmayacaktır. Biz yapacağımızı yaptık. Kimisi eski Acilciler’in değişik bölümlerinden, kimisi farklı örgütlerden insanlar bize “iyi bir iş yaptınız” diyorlar. Bu insanların arasında Mihrac Ural’ın bazı akrabaları ve eski elemanları da bulunuyor.

Örgüt tarihindeki cinayetleri ve karanlık konuları ortaya çıkarmada önemli adımlar attık, ama bu konularda daha yapılması gerekenler var. Konunun kilit noktası 1978 Mart operasyonudur. Polis örgütün bir ucundan girmiş öteki ucundan çıkmıştı. Ülke çapında bütün bölgelerde yakalanmalar olmuştu. Bu nasıl olmuştu, bilinmiyordu. Daha da ötesi sürekli karartılmaya çalışılıyordu.

Biz ki bir silahlı mücadele örgütünde bölgeler arasında irtibatı asgariye indirmiş ve ancak bu şekilde darbe yediğimizde sadece o bölge çapında yemiş olan bir örgütüz.

1976’da Beylerderesi’nin ardından bütün o bölgedeki örgütlenme çöktü ve çöküntü orada kaldı. Keza, 1977 İstanbul darbesinde bu kentin bile tamamı ele geçmedi. 1978’de ise bambaşka bir şey oldu. Anlayabildiğimiz kadarıyla çok sayıda yoldaş nasıl yakalandığını kendisi de bilmiyor. Ya da biliyor ama fazla ileriye gidemiyor, bir yerde iz kayboluyor.

Bizim gibi bir örgütte böyle bir operasyonu ancak üst düzeydeki bir kişi yaptırabilirdi ve o kişiyi de yalanlarını sonuna kadar izleyerek bulduk: Mihrac Ural.

İnsanları konuşmaya teşvik etmek önemlidir. Neden derseniz, yalan söyleyenler fazla konuştukları oranda açık verirler. Ayrıntıya ineceksiniz ve yalan gittikçe daha görünür olacak.

Mihrac Ural acayip işkence gördüm falan derdi. “Biraz anlatsana, nasıl işkence gördün!..” diye sorduk. Bize “şalterli elektrik işkencesi” anlattı ve hemen anladık ki bu adam işkence anlatan kitap bile okumamış. Ardından kendisi de itiraf etti. “Sakin olmam gerek. Sinirlenince yanlış yapıyorum!..”

Suçüstü yakalanınca insan sinirlenir tabii. Aslında bu ve benzeri olayları inceleme tarzımızla değişik örgütlerden arkadaşlara önemli yöntemler gösterdik. Geçmişteki bir olay nasıl yeniden kurulur? Değişik bağlantılar nasıl kurulur? Aradaki eksik halkalar nasıl tamamlanır? Görüşlerinizin doğruluğunu nasıl sınarsınız?

Olayları ve isimleri değiştirin, aynı yöntemler her yerde geçerlidir. Bunların politik bilimler ve sosyolojide geçerli yöntemler olduğunu belirtmem gerek.

Bu şekilde değil tabii, ama büyük benzerlikler var. Aynı belirleme sosyal psikoloji için de yapılabilir.

Mihrac Ural ve çetesi bir gruptu. Bunu dört yıl öncesinden biliyoruz. Bir grup nasıl dağıtılır ve bunun gibi soruların cevaplarını dört yıllık pratiğimizde görebilirsiniz. Başka örgütlerin tarihi araştırılırken böylesi bir cepheyle karşılaşmanız zordur. Birbirine çıkar ilişkileriyle bağlı, suç ortağı oldukları için seslerini çıkaramayan ve size saldıran bir cephe.

Biliyorsunuz biz silahlı propagandayı temel alan öncü savaşçı bir örgüttük. Oradaki yöntemleri de uyguladık. Düşmanın gücünün kof olduğunu, yaygaraya gözdağına ve demagojiye dayandığını gösterdik. Karşımızdaki de kuşun tekiymiş be kardeşim!..

Politikada ne yaptığın kadar karşındakine ne yaptırdığın da önemlidir. Sıkışınca Mihrac Ural’ın direktifiyle “Biz Acilciler” diye bildiri yazıp gerçek isimleriyle yayınladılar. Şaşırdılar resmen ve devlet de tepelerine bindi. Şimdi yargılanıyorlar.

Başka örgütlerdeki arkadaşlar için belirteyim: Uğraşmak durumunda kalacağınız insanlar bu kadar kuş olmazlar. Ama bu kadar fazla suç ortakları da olmaz.

Mihrac Ural adlı devrimci katili hain bu alanda işini biliyormuş. Mümkün olduğu kadar fazla insanı işlediği suçlara ortak etmiş. Böylece konuşamayacaklarını düşünmüş.

Bu suç ortakları arasından da “yaptıklarım yanlıştı” diye açıkça konuşan kimse çıkmadı doğrusu. Çıkmasın, olaylar o kadar açık ki, olayın failleri konuşmasalar bile, çok sayıda olayı ortaya çıkardık. Ana noktalar belli, bazı ayrıntılar da belli, bazı ayrıntılar ise kaldı. Bakalım, ilerde belki onlar da ortaya çıkar.

Bilenler konuşmak istemiyorlarsa, olayların birbirine bağlanmasıyla ortaya çıkan saptamalar karşısında da mecburen sessiz kalacaklar. Yok eğer itirazınız varsa, konuşun sevgili kardeşim, siz konuştunuz da biz dinlemedik mi?

Sadece yalan söylemeye kalkmayın. Elimizde henüz değerlendirilmemiş o kadar büyük bir bilgi yığını var ki, yalanınız kısa sürede ortaya çıkar. Yalancıların şahı Mihrac Ural’ın bile ne duruma düştüğünü gördünüz. Tamam, herkes onun gibi aptal kurnaz değildir (bu tür tiplere köylü kurnazı da denir), ama kendinizi kötü durumlara düşürmeseniz iyi olur.

Bundan sonraki iki yazıda önce örgüt içi cinayetler konusuna ve ardından da gerçekleşmemiş bir cinayete, Günay Karaca konusuna değineceğim. Çok sayıda olayı biliyoruz, arada bazı halkalar eksik, ama olsun. Olaylar birbirine bağlanabilecek ve sonuçlar çıkarılabilecek kadar fazla…

2 Aralık 2012