Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler
bünyesindeki cinayetler.
Bir cinayetin altı elemanı vardır: Öldürülen
kimdir, öldüren kimdir, cinayetin yeri, cinayet günü, nasıl öldürüldü, neden
öldürüldü?
Birinci soru, “maktul” kimdir ya da öldürülen
kimdir? Cinayet olayı bununla başlar.
Ardından ikinci soru gelir: Öldüren kimdir ya da
kimlerdir? Kimlerdir sorusunun cevabı zaman ve mekânda farklılık gösterebilir. Örneğin,
Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi konusu. Cinayete karar veren ve bu konu ile ilgili
Karanlık Adam başlıklı bildiriyi yazan Mihrac Ural. Adana’da bu işi
örgütleyenin Ali Sönmez olduğunu tahmin etmek hiç zor değil. Bundan sonra
cinayeti işleyen kişi geliyor. Bilinmeyen halka ise, cinayet silahının Ömer
Ödemiş’in üzerinde nasıl yakalandığı.
Bu cinayette en az dört kişi –muhtemelen daha
fazlası- bulunuyor.
Her cinayet zaman ve mekân içinde yer alır ya da
cinayetin belirli bir yeri ve zamanı vardır.
Bunun arkasından “Nasıl öldürüldü?..” sorusu
gelir. Cinayet genellikle tabanca ile işlenmiş olmakla birlikte, başka türlüleri
hakkında da duyumlarımız var. Örneğin, ayağına taş bağlayıp denize atmak gibi…
Kimdir bilmiyoruz.
Son soru ya da “Neden öldürüldü?..” sorusu herr
cinayetin kilit sorusudur denilebilir.
Mihrac Ural’ın karar veren ya da infazı
uygulayan kişi olarak mutlaka yer aldığı cinayet süreçlerinde, cinayetin neden
işlendiği sorusu, aslında cinayet sürecini belirleyen sorudur.
Ali Çakmaklı Adana’da HDÖ-Acilciler ayrılığında
örgütün güçlü olduğu bu kentin önemli bölümünü HDÖ tarafında tutabilmişti.
Dolayısıyla, tehlikeli bir rakipti ve başka türlü baş edilemediği için de
ortadan kaldırılması en iyisiydi.
Ali Çakmaklı hakkında yapılan değişik
spekülasyonlar da cinayete gerekçe olarak kullanılmıştır. 12 Eylül sonrasının
ilk planlı ve organize cinayetidir.
Müntecep Kesici, devrimci hareketin Suriye’deki
ilk cinayeti olsa gerektir. Mihrac Ural, Acilciler’in “ilkler örgütü” olma
özelliğini cinayetleriyle ters yönden sürdürmüştür.
Müntecep Kesici örgütün Suriye’nin hizmetine
sokulmasına açık olarak karşı çıkıyordu. Bir bölüm Hataylıyı kafaya alıp ona
saldırtmak mümkün değildi ve bir provokasyonla ortadan kaldırıldı.
Kendisine nasıl bir düşmanlık beslendiği ve
Suriye’nin cinayetteki rolü şu iki olayla açılanabilir:
Müntecep ağır yaralandığında, “İhvancıdır, bırakın
ölsün!..” denilerek hastaneye kaldırılması en azından geciktirilmiştir. Bu
nasıl bir kindir, anlamak zordur. Müntecep Kesici’yi öldüren kişiye, Muhabarat
sayesinde hiç bir şey olmamıştır. Başka bir ülkede kaza süsü vererek adım
öldürseniz bile başınıza bir sürü iş gelir. Suriye’de hiçbir şey olmamıştır.
Olan tek şey, Faşizme Karşı Birleşik Direniş
Cephesi’nin olayın kaza olduğunu yutmaması ve Acilciler’e ihtar cezası
vermesidir.
Hanna Maptunoğlu Almanya’da iken bilinen klasik
Mihraccılardan birisiydi. Suriye’ye gittikten sonra Mihrac Ural’ın hain yüzünü
görür. Örgütün Filistinliler arasındaki iç savaşa Suriye tarafında karışmasına
karşı çıkar. Şaibeli bir trafik kazasında ölür. Mihrac Ural’ın bir akrabası, Hanna’nın
bineceği arabanın frenlerini nasıl bozduğunu daha sonra anlatacaktır.
Karataşlı Yusuf olarak bilinen Zihni Alan’ı
bizzat Mihrac Ural öldürür. Kısa sürede iyi Arapça öğrenen Zihni Alan, Cemil
Esad için Mihrac Ural’ın yerine getirilebilecek adamdır. Alternatifi ortadan
kaldırmak için öldürülür. Öldürme şekli pusu kurmak şeklindedir.
Cemil Esad tarafından tutulmak ve desteklenmek
Mihrac Ural için hayat memat meselesidir. Cemil Esad’ın desteği bittiği anda
Mihrac Ural bir hiçtir ve bu nedenle de olabilecek seçeneklerin ortadan
kaldırılması gerekir.
Bu konuda pek hassas olduğunu ben oradayken
biliyorum.
Cemil Esad’ın köyü Kırdaha’da Cemil Esad’ın
sekreteri ve başka bir şeyi olan Malak Fadal (o zamanki adıyla Faize) Arapça
kursu veriyordu. Akla gelebilecek her çeşit gerekçe kullanılarak ben kursun
dışında tutuluyordum.
“Neme lazım, zaten İngilizce biliyor. Arapçayı
da öğrenince Cemil Esad’ın dikkatini çekebilir. Zaten mühendis diye tanınıyor.
Bakarsın Esad beni ıskartaya çıkarıverir!..” diye düşünmüş olsa gerektir.
Ne işim var benim Cemil Esad ile ama Mihrac Ural
bunu düşünemez ki. Böyle bir niyetim olsaydı, kendim Kırdaha’ya giderdim.
Dünyanın her yerinde İngilizce bilen kişi
bulunabilir sonuçta. Bu durum Suriye’de de farklı değildi.
Bir keresinde Şam’dan hızlı otobüsle Lazkiye’ye
kendim dönmüştüm. Bassit otobüsünü kaçırdığım için bir otele gitmiştim. Otelde
resepsiyondaki genç İngilizce biliyordu. O sırada birkaç şebap (genç) gelip
benimle konuşmak istedi, ama ben Arapça bilmiyordum. Otelciyle konuşmaya başladılar.
Anladığım kadarıyla “Bu Arapça bilmiyor, casus olmasın!..” diye soruyorlar,
otelci de “İngilizce biliyor, ne casusu!..” diyordu.
Suriye’de neden bu kadar geri zekâlı bulunuyor
diye düşünmeye başlamıştım. Suriye’de casusluk yapmanın ilk koşulu iyi Arapça
bilmek olsa gerekti. Arapça bilmeyen başka bir şey olabilir ama casus olamazdı.
Sonra bunun geri zekâlı olmaktan değil, Hafız Esad diktatörlüğünün yarattığı
korku ortamından kaynaklandığını düşünmüştüm. Yabancı herkesi “İhvancı!..”
sanıyorlardı.
Benim derdim Suriye’den bir an önce gitmekti.
Dört ay kaldım ve gittim.
Bildiğimiz son cinayet Sami (Gökhan Saçlı)
konusu ise açık bir para cinayetidir. İnfaz
emrini veren Mihrac Ural, bunu biliyoruz da, neden konusu yeterince açık değil.
Sami, Libya’dan örgüt aidatı diye gönderilen ve Mihrac Ural’ın cebine inen
binlerce doların hesabını ısrarla sorunca öldürüldü.
Hemen
sonraki yazı olmayabilir, araya başka konular girebilir ama bu yazının devamı
olacak yazıda “Günay Karaca neden öldürülmek istendi?..” sorusunu soracağım.
4 Aralık
2012