Çok sayıda devrimci yıllardan beri burjuvazinin
askeriyle ve polisiyle çatışmada hayatını kaybetti. Bu yazıda bunun nasıl
değerlendirildiği üzerinde durulacaktır.
Arkadaşlarımız pusuya düşürülmüşlerdir ya da
kuşatıldıkları yerde kahramanca çatışarak hayatlarını kaybetmişlerdir.
Kahramanlık konusu açık. Önemli olan bunun nasıl değerlendirildiğidir.
Teslim olmadık ve çatıştık, burası tamam…
Arada bir de yenilmedik kelimesini duyuyoruz. Nasıl
yenilmedik?
Diyelim ki, üç ya da beş ya da on kadronu
çatışmada kaybetmişsin. Kahramanca çarpışmışlar. Burası tamam, ama nasıl
yenilmedik?
Burada örgüt ağır darbe yemiştir ve bunun adı
orada yaşanılan bir yenilgidir. Daha sonraki çabanla ve eyleminle bu yenilgiyi
ortadan kaldırabilirsin de, kaldıramayabilirsin de…
Ama önce orada yenilen büyük darbeyi –yaşanılan
yenilginin öteki adı- kabul edeceksin. Bir savaşta bazı muharebeler
kaybedilebilir ve bunun adı savaşı kaybetmek değildir.
Önemli olan yaşadığın kayıptan, yenilgiden
öğrenmektir. Ajitasyonla yenilginin üzerini örterseniz, bu yenilgiden
öğrenemezsiniz. Kızıldere’de ağır bir darbe yedik ama büyük bir yenilgi
yaşamadık, öyle mi?
Kahramanca çarpışmış olmak sonucu değiştirmiyor.
Önce bunu kabul edeceksiniz ki, “Bu kadar çok sayıda üst düzey kadronun bir
araya toplanmasının ne anlamı vardı?..” diye soru sorabilesiniz. Burjuvazinin
hepsini bir arada yakalayınca kesinlikle sağ olarak ele geçirmek istemeyeceğini
bileceksiniz.
Beylerderesi’nde ağır darbe yemedik mi, önemli
bir yenilgi yaşamadık mı? Birisi örgütün kurucularından olan üç kadromuzu
kaybettik ve bölge örgütlenmesi de çöktü. Üç yoldaşımızın çarpışarak
hayatlarını kaybetmiş olması bu yenilgiyi ortadan kaldırmaz.
1976 yılı Acilciler’in en kritik yılıdır ve
toparlanmamız ancak aynı yılın ortalarında gerçekleşebildi. Polis bir taraftan,
yoğun spekülasyon kampanyasıyla Devrimci Yol öteki taraftan, her yandan
kuşatılmış durumdaydık. Önce Yurtdışı Grubu denilen kesimi yakamızdan
silkeleyip attık ve sonra ilişkilerimizi yeniden düzenledik. Para bulundu,
silahlar alındı, ilişkiler yeniden genişlemeye başladı.
Beylerderesi’nden benim için alınacak en büyük
ders şuydu: Eyleme girdin mi, başarılı olacaksın.
Nedir başarı, eylemin amacına ulaşmasıdır.
Diyelim paraya ihtiyaç var ve bunun için de bir
kamulaştırma eylemi yapılacak. Banka eylemi sırasında çatışma çıktı, para
alamadık ama çatışarak kurtulduk. Bu eylemin iyi yanları da vardır ama sonuçta
başarılı olmayan bir eylemdir.
Neden, çünkü amacına ulaşmamıştır.
Çatışma sırasında hayatını kaybedeler de
olabilirdi. Buradan hareketle eylemin başarılı olduğunu mu söylememiz gerekir? Bu
yaklaşım ajitasyonla sorunları ve hataları örtme çabasından başka bir şey
değildir. Önemli olan eylemin hedefine ulaşmasıdır. Başarı da bununla ölçülür.
Para eylemi mi yapıyorsun, kurşunlama mı yapıyorsun,
suikast mi yapıyorsun. Önemli olan, neyi hedefliyorsan onu yapacaksın. Başarı
budur.
Bu nedenle geçmişte kendimizi hiçbir zaman
Kızıldere ve Beylerderesi ile tanımlamadık. Onları her zaman andık, ama
hayatını kaybeden yoldaşlarımız üzerinden politika yapmaya kalkmadık.
Politikada eylem bazında olsun düşünce bazında
olsun, üreteceksin. Seni ileriye götürecek olan budur. Üstelik bu ileriye gidiş,
hayatını kaybeden yoldaşlarımıza gösterebileceğimiz en büyük saygıyı da içerir.
1976’da daha ilk adımında örgüt dağılsaydı,
Beylerderesi için bir süre ağıt yakılır, sonra da unutulup giderdi. Ajitasyonla
işi götürmek hiç zor değil, ama asıl sorun çözülmüyor.
Mesele de işte budur.
6 Aralık
2012