21 Nisan benim firar yıldönümüm. 33 yıl önce, 21 Nisan
1980 günü Sağmalcılar cezaevinden kaçtım. Toplam 23 kişi
kaçtık. Daha önce ve sonra benzeri yaşanmamış bir firardı, çünkü biz dışarıdan
kaçtık. Önce hapishaneden dışarı çıktık, sonra kaçtık ya da cezaevi arabasından
kaçtık.
Bu firarı tekrar anlatacak değilim. Yeterince anlattım. Hapishaneden
kaçış kitaplarına ve bir romana konu oldu bu firar. Benim anlatacağım 30 yıl
kadar sonrasına ait bazı değinmelerdir.
Firar edenlerin arasında iki tane siyasi olmayan tutuklu
ve 21 siyasi vardı. Acilciler (3), Devrimci Savaş (2), Sanayi Dev Genç (iki
veya üç), Kurtuluş (1), Türkiye Devriminin Yolu (THKO / bir veya iki), TİKKO
(arabaya binmek üzereyken üç kişi katıldı) ve açıkçası herkesi şimdi
hatırlamıyorum.
Kaçış eylemi o dönem pek görülmeyen iyi bir eylem birliği
şeklinde gerçekleşti.
Kurtuluş’tan Macit isimli arkadaş kaçtıktan hemen sonra
yakalandı. Sanayi Dev Genç’ten Ramazan Yukarıgöz, Adapazarı-Akyazı’da yapılan
bir soygundan sonra yakalandı ve üç yoldaşıyla birlikte idam edildi. TİKKO’lu
arkadaşlardan en az bir tanesinin epeyce sonra yakalandığını gazetede okudum.
Üç kişi (ben, Ali Sönmez, İbrahim Büyüker) arabadan
birlikte atlamadığımız gibi daha bir süre de birbirimizi görmedik. Ali’yi
İstanbul’da zaten hiç görmedim.
Şimdi gelelim sadede. İbrahim Büyüker dermiş ki: Engin’i
ben kaçırdım, ama söylemiyor.
Duyan da sanır ki ikimiz birlikte kaçtık. İkimizin
dışında 19 siyasi daha vardı, onları da mı sen kaçırdın?
Sen özel olarak beni kaçırmadın. Kaçma işini
tek başına da yapmadın. Fikri veren Cahit (kendisi belirti), içeriye silah sokan
Sanayi Dev Genç’ten arkadaşlar, kaçış sırasında arabanın arkasındaki
jandarmaları enterne edenlerden birisi THKO’lu Veli idi.
Jandarmalarla mücadeleyi yakından biliyorum, çünkü o
grubun hemen arkasında ben vardım. Senin de bu kaçışta önemli rolün var,
ama sakın ha her şeyi ben yaptım diye konuşmayasın. O kaçanlar
daha yaşıyorlar.
Bu kaçışta büyük rol oynamak ve hatta önderlik filan
yapmak gibi bir iddiam da olmadı. Benim için önemli olan kaçmaktı.
Marifetin varsa dışarıda göster, kaç da nasıl kaçarsan kaç. Bu nedenle bu
firarda yüzde sıfır rol oynamış olmayı bile kabul edebilirim.
Ne olacak ki, dışarıda kimin ne olduğu yeterince
görülmüştür. Bu işin bir yanı, öteki yanına gelince…
Yine bir arkadaşın aktardığına göre, Büyüker, “Engin
kaçtıktan sonra yanımda kaldı, onu yakalanmaktan kurtardım” diye yazmış imiş…
Bu doğru değil. Kaçtıktan sonra yaklaşık 8 ay İstanbul’da
idim ve bu süre içinde Büyüker ile birlikte kaldığımız süre yarıdan daha azdır.
Kaçtıktan sonra 1,5 ay kadar Büyüker ile ilişkim olmadı. Sonra birkaç
ay onun kaldığı yerde kaldım. 12 Eylül’den kısa süre sonra da
buradan ayrıldım, başka yerlerde kaldım.
Büyüker kendisini korumasını bu kadar biliyor idiyse, yakalanmaması
gerekirdi. İki kez ciddi yakalanma tehlikesi atlattım ve ikisi de kaçtıktan
hemen sonradır.
Bana aktaran arkadaş, “Ne kadar ayıp… Aynı örgütten değil
miydiniz? Siyasi bir insan böyle konuşur mu?” dedi. Ben de, “Siyasi olduğuna emin misin?” dedim.
Bu işleri bırak Büyüker. Söylediklerin kimsenin umurunda
değil ve üstelik insanları da konuşmak zorunda bırakacaksın.
Çanakkale Cezaevi’nden bana yazdığın mektupları biraz
ararsam belki bulurum. Bir yerlerde duruyorlardır. Bulup da ne yapacağım gerçi.
Bana ettiğin teşekkürleri, iltifatları yazmak bana yakışmaz.
Tahliye olalı 20 yılı geçti ve politik olarak ne yaptığın
da ortada. Demokrat bir insan olmaya çalış. Yapabileceğinin en fazlası budur,
bunu yapmaya çalış…
13 Nisan
2013
*