Yazmaya önce gayet edepli başlayayım. Yazının sonuna doğru ağzımı bozacağım. Arkadaşların anlattığını göre, Mihrac Ural’ın son numarası şöyle imiş: Malum, ben bir dönem İlker’in ablasıyla evliydim. Beylerderesi olduktan sonra, bu kadın, bana, “Onları sen ihbar ettin! Sen katilsin!..” demiş. Bunun üzerine ben de onu sokağa atmışım!..
Ah nerede o günler, nerede o günler kardeşim. Keşke bana öyle bir şey deseydi. Ne sokağa atması, kolundan tuttuğum gibi doğru avukata gider ve hemen boşanma davası açardım. Ortaklaşa boşanma davası hem de. İki taraf da istediğine göre dava hemen biterdi. Böyle bir şey söyledi mi, boşanmadan yan çizemezdi. “Utanmıyor musun sen, kardeşinin katiliyle evli kalmaya!..” derler adama, değil mi?..
Ben zaten ayrılmak istiyordum ama kadın yanaşmıyordu. O yıllarda da ayrılmak –taraflardan birisi istemiyorsa- hayli zordu. Sonra biraz kolaylaştı. Kadın ayrılmaya yanaşmadığı gibi, her büyük kavgamızdan sonra hemen gider Yüksel’i bulur –Yüksel’i tanırdı- bizi barıştırmasını isterdi. Yüksel de gelir, bana, “Sana bu kadınla yapamazsın demiştim ama dinlemedin. Şimdi mecburen çekeceksin. En azından bir süre daha!..” derdi.
Ben de biliyorum bir süre daha çekmem gerektiğini ama tahammül edemeyip patlıyordum. Devrimcilikle, siyasilikle hiçbir ilgisi yoktu. Eskiden öyle gibi görünürmüş, gerçekte hiç ilgisi yoktu. Neyse, kronolojiye geçeyim...
Nisan 1976’da Hacettepe Hastanesi Biyokimya Laboratuarı’ndaki görevimden istifa ettim. Ankara’da kaldığımız ev polis tarafından basılmıştı (Bunu Acilciler blogunda anlattım). O da bir ay sonra Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki öğretmenlik görevinden istifa etti ve İstanbul’a taşındık. Bakırköy İncirli’de bir ev tuttuk. Hemen o civardaki bir özel okulda iş buldu. Sonraki aylarda büyük kavgalarımız oldu. Eylül 1976’da Deniz doğdu. Ve o yılın sonunda, Türkiye çapında çıkış yapmaya karar verdiğimiz için ben evden çıktım. Eşyaları bıraktım. Birkaç gereksiz eşyayı da Ali Çakmaklı’nın yeni evlenmiş kardeşine verdim. Kısa süre sonra da kendisine her türlü ilişkimizin bittiğini anlattım. Reddetti. Edebilir ama sorun değildi. Ben açıkça konuştum, ötesini kendisi bilir. Bir evlilik taraflardan birisi için bitmişse, bitmiştir demektir. “Ama resmen benimle evlisin!..” demişti. Güldüm!..
Yahu biz TC Anayasası'nı zor yoluyla değiştirme fiili içine girmişiz (146. maddede böyle yazar). Medeni Kanun’u kim takar! Ben açıkça konuştum mu, önemli olan budur. Kabul edersin veya etmezsin, artık orası benim sorunum değildir.
İşte şimdi Mihrac Ural adlı zibidiye büyük bombayı patlatıyorum. Ne büyük bombası yahu, üç büyük bomba patlıyor:
İşte şimdi Mihrac Ural adlı zibidiye büyük bombayı patlatıyorum. Ne büyük bombası yahu, üç büyük bomba patlıyor:
Bir: Bu kadın neden Yüksel’e birşey söylemedi?.. Nedeni basit, çünkü kendisi bana böyle bir suçlama yapmadı. Keşke yapsaydı. Kimse ciddiye almazdı, bunu biliyordum. Bana da hemen boşanmak için fırsat çıkardı.
İki: 1977 başına kadar aynı evde kaldık!.. İnsan kardeşinin katiliyle bir yıl aynı evde yaşar mı?..
Ve Üç: “Sakla samanı gelir zamanı!..” demişler. Eski kâğıtların arasında Boşanma Kararı’mızı buldum. Mahkeme İzmir’de görülüyor. Hakim’in adı, Karar Numarası, Avukat’ın adı, hepsi var. Kendisi mahkemede bulunmuyor. Avukat tarafından temsil ediliyor.
Şimdi sıkı durun. Boşanma Davası için başvuru tarihi, 20 Aralık 1982. Boşanma Kararı verilen tarih, 01 Kasım 1983. Demek ki bu kadın, kardeşinin katili olan bendenizle Beylerderesi’nden sonra, 26 Ocak 1976’dan itibaren, altı yıl daha evli kalmış. Yedi yıl sonra da boşanmış.
Mihrac Ural, bu kararı al ve uygun bir yerine yerleştir artık!..
Diyeceksiniz ki, ne kızıyorsun yahu. Herifi öyle bir mahvettiniz ki, ne yapacağını şaşırdı. Rüyalarında bile “Acaba ne uydursam?..” diye düşünüp duruyor. Herifi mahvettiniz ve bir de gırtlağına çöktünüz. Can havliyle artık bundan her şey beklenir. Haklısınız gerçi... Buna köpek bile denmez! Geçelim...
Epeyce zamandır “devrimcilik ve aileye karşı mücadele” konusunu yazmayı düşünüyordum. Kürt hareketini özellikle de bu konuya önem verdiği için severim. Öcalan’ın konuyla ilgili kitabı 15 yıl kadar önce çıkmıştı ve okumuştum. Kitapta açıkçası pek bir şey yoktu ama konuya parmak basması bile yeterliydi. Kürt aile yapısı Türk aile yapısından daha da kötüydü. Bu aile yapısı dönüştürülmeden devrimci hareket fazla ileri gidemezdi. Bu sitede yazılanlardan da görüyorsunuz zaten...
Şerif kod adlı Beşir Kanmaz önce ailesine danışıyor, sonra gidip teslim oluyor. Örgütün motosikletini de birlikte teslim ediyor. Ural ailesi hep birlikte Acilciler’den yürütülen parayı yiyor. Kendisi karısı anası babası ablası bacısı ve büyük oğlu. Anası mevta olduğu için sayı bir kişi eksildi. Ama ne gam! Öteki iki çocuk büyüyor nasıl olsa. İkinci oğlan, “Babaaaa, abime jip aldın, bana da al!..” diye tutturur yakında.
Devrimci Sol’dan bir arkadaşın bana sorduğu soru doğru: “Silahlı mücadele hareketi olacaksınız bir de. Zamanında içinizden birisi çıkıp şu herife iki tane sıkamadı mı!..”
Bilseydik, sıkardık. Ama iki tane sıkmaktan daha beter ettik!..
30 Auğustos 2010