MİHRAC URAL DEĞİL Mİ, UYDUR UYDUR GİTSİN!..


Yalancılık adamın karakteri. Yalan söylüyor, sürekli olarak ve her konuda yalan söylüyor diye ona kızmak gerekmez. O yalan söyler, sen inanmayacaksın!.. 

İşkence konusunu yazmaktan öteki maskaralıklarını yazmayı unuttuğum oldu. İşkence konusu açıklığa fazlasıyla kavuştu. Mihrac Ural kendisine yarayan türden bir işkence görmüş. Cezaevine girerken turp gibiymiş. Gören var, kendisi de biliyor ve gıkını çıkaramıyor. Tutuklandıktan sonra fazla zaman geçmeden Isparta’da yanımıza sevk olarak geldi ve ayıptır söylemesi domuz gibiydi. İşkence yaramış canım! 

“21 gün işkencede kaldım, her tarafım parçalandı!..” diye yazardı. “Mesela neren parçalandı?..” diye sorunca cevaplayamadı. “21 gün İstanbul-Ankara arasında dolaştırıldım” derdi. “Mesela nerelere götürdüler?” diye sorunca cevaplandıramadı. Şimdi yalan üretme fabrikasından çıkan son versiyonda 21 gün konusu kaldırılmış. Olur öyle vakalar, Allah düşürmesin. 

Ne anlatacaktım ben, hapishaneler konusunu... 1986 yılında, yani bırakın Türkiye’yi dünya tarihinde bile eşine az rastlanan bu devrimci önder, henüz 30 yaşında iken, Otobiyografi yayınlamış ve bu marifetini de faksla ulaşabildiği herkese göndermişti. 

Bu gönderi adreslerinden bir tanesi de Duisburg’daki TSİP bürosuydu. Otobiyografiyi okuyanlar gülmekten yerlere yatıyordu. Şöyle bir baktım: “Hiçbir devrimci örgütün önderi benim kadar çok hapishane gezmemiştir!..” yazıyordu. Kafasındaki 17 dikişi belirtmeyi de ihmal etmemişti. Sonra bu sayı 45 olmuş. Olabilir tabii, yanlış saymıştır garibim!.. 

Mihrac Ural ülke içinde 12, ülke dışında 6 hapishane gezmiş ve hepsinden de “alnının akıyla” çıkmış. Bunlardan bildiğim 4 tanesini ele alayım. Ülke dışında Fransa’da Muhabarat ile birlikte Müslüman Kardeşler’e suikast planlamaktan ve adam kaçırmaktan içeri girdi ve sınır dışı edildi. Yani hapse girmesinin Suriye ile ilgili yanı var ama devrimci yanı yok. Almanya’da ise ülkeye kaçak girip yakalanması nedeniyle hapse girdi ve sınır dışı edildi. Adli suçlu, aslında buna adi suçlu demek daha doğru olur, siyasi bir yanı yok. 

Ülkede gezdiği cezaevlerinden birisi Afyon’dur. Nasıl gezdi, biliyor musunuz? Dikkat, gülmeyin. “Ayıptır yahu, soytarılık olur da bu kadarı da olmaz!..” demeyin. 

Ben, Ali ve Mihrac, üçümüz birlikte, Konya Cezaevi’nden sürgüne gidiyoruz. Ali, Afyon’a sürgündü. Afyon cezaevine geldik. Akşam olmuştu. Yola devam etmediler. Ali’yi koğuşlara götürdüler. Ben ve Mihrac ertesi gün yola çıkmak üzere temiz ve iki yataklı bir odada yattık. Afyon Cezaevi’nde toplam 12 saat kadar kaldık. Ne kötü muamele gördük ne de başka bir şeyle karşılaştık. Ertesi gün Denizli ve sonra Aydın istikametinde yola çıktık. Afyon zindanında işte böyle yattık!!!

İkinci örnek, Selimiye Askeri Cezaevi, İstanbul. Mihrac geldi, iki hafta kadar kaldı, mahkemeye çıktı, tahliye oldu ve başka davaları nedeniyle sevke gitti. Bu cezaevinden dışarıya yazdığı bir mektup cezaevi sorumlusu yüzbaşının elinde geri geldi. Mihrac, mektubunda, “Burası çiftlik, çiftlik!..” diye yazmıştı. Yüzbaşı, “böyle şeyler yazmayın” dedi. Çok rahat bir cezaeviydi. Asker ile aynı yemeği yiyorduk ve içerde her çeşit kitap vardı. Mihrac Ural Selimiye zindanında yatmış ve buradan “alnı ak çıkmış”! 

İnsan soytarı olur da, bu kadar olmaz. Kimse hatırlamaz diye sallıyor da sallıyor. Siz, “şu kadar cezaevi dolaştım” diye övünen başka birisini gördünüz ya da duydunuz mu? Duymamışsınızdır... 

18 değil, 28 cezaevi dolaşmış olsan bile, burada çektiklerin 1982’de Diyarbakır’da sadece iki ay yatanların çektiklerinin onda biri etmez. Öyle değil mi soytarı! 

ROJ TV’ye her gittiğimde Diyarbakır cezaevinde yatmış insanları görürüm. Bir tanesi, hem de en ağır baskı günlerinde oradaymış. Efendi bir adam... 

Diyarbakır Cezaevi’nde yıllarca yattığını kendisinden değil, başkasından duydum. O, cezaevi günleriyle değil, başka yetenekleriyle insanları etkilemeyi tercih ediyordu. İnsan ile soytarı arasındaki fark da budur işte. 

Başka lafa gerek var mı?.. 

5 Ağustos 2010