12 EYLÜL VE İLK DÖRT SOL İÇİ CİNAYET


1975-1980 döneminde solun önemli özelliklerinden bir tanesi sol içi şiddettir. O kadar çok olay var ki, sadece yaralama ve öldürmeyle bitenler dikkate alınsa bile, hepsinin ortaya çıkarılması hayli zor. Ya 12 Eylül 1980’den sonra sol içi şiddetin durumu nedir? 

Yapılan saptamalara göre, örgütler arasındaki sol şiddet azalmış, bunun yerini örgüt içi infazlar almıştır. Örgütler arası sol şiddetin azalmasının önde gelen nedeni, örgütlerin hayli zayıflamış olmaları ve bu nedenle de çatışmalarının azalmış olmasıdır.Örgüt içi şiddetin önde gelen nedeni ise, büyük darbeler yiyen ve zayıflayan sol örgütlerin kendilerini sürdürme çabasıdır. Karşı olan, muhalefet yapan ya da hata yapmış olsa bile bunun öldürülmeyi gerektirmeyeceği kişiler, örgütler tarafından, “düzeni sağlamak” amacıyla infaz edilmişlerdir. 

Ragıp Zarakolu, “Ölümden Öte” kitabına yazdığı Önsöz’de: « 12 Eylül sonrasında ilk idam cezası verilen ve infaz edilen kişilerden birinin, bir başka solcuyu vurduktan sonra yakalanmış olması, son derece dramatik bir durumdu. » der. Burada sözü edilen Serdar Soyergin’dir. 

Çukobirlik’te ihbarcı davranışları olduğu söylenen bir İGD’liyi uyarmak amacıyla gittiği kahvede çatışma çıkmış, İGD’li ölmüş, Serdar ve arkadaşları kaçarlarken olaya müdahale eden bir yüzbaşıyı öldürmüşler. Serdar yakalanmış ve yıldırım hızıyla sözümona yargılama yapılmış. Verilen idam cezasının infazı da bu nedenle gündeme gelmiştir. Buradan anlaşıldığı kadarıyla öldürmenin önceden planlanmamış olması, sol içi cinayet olgusunu ortadan kaldırmıyor. 

İkinci sol içi cinayetin yeri yine Adana’dır: Ali Çakmaklı öldürülmüştür. Bu cinayet, birkaç ay öncesinden planlanmış bir cinayettir. 

Üçüncü sol içi cinayet, Nebil Rahuma’nın  İstanbul’da öldürülmesidir. Tarihlerden anlaşıldığı kadarıyla bu cinayete kısa sürede karar veriliyor. Cinayetin nedeni, Nebil Rahuma’nın Mihrac Ural’ın HDÖ içine soktuğu bir ajan olduğundan şüphelenilmesi ve Ali Çakmaklı’nın öldürülmesine misilleme amacıyla öldürülmesidir. 

Dördüncü sol içi cinayet, Suriye’de Müntecep Kesici’nin öldürülmesidir. Müntecep, hazırlanmış bir provokasyon sonucu öldürüldüğünde, Acilciler’den ayrılmak üzereydi. Etkili bir kişiydi ve bu nedenle de öldürüldü. Mihrac Ural ve Muhabarat cinayeti birlikte örtbas ettiler. 

İlk sol içi cinayet, birbirine uzak iki örgüt (HDÖ ile İGD) arasındaki çatışmadan kaynaklanır. İkinci sol içi cinayet, kısa süre önce aynı yapı içinde olan birbirine yakın iki örgüt arasında gerçekleşmiş, Mihrac Ural’ın emri ve Adana Cezaevi’nde yazdığı “Karanlık Adam” bildirisi temelinde, HDÖ’nün sorumlu kişilerinden Ali Çakmaklı öldürülmüştür. 

Üçüncü cinayet, örgüt içi infazdır. Nebil Rahuma, aynı örgütün militanları tarafından öldürülmüştür. Dördüncü cinayet, yine örgüt içi infazdır. Müntecep Kesici, aynı örgütten bir kişi tarafından öldürülür. Bu cinayetin, yeni kurulan Faşizme Karşı birleşik Direniş Cephesi’nin sol içi çatışma konusunda açık özeleştiri yapmasının hemen ardından işlenmesi ise, Mihrac Ural’ın başında olduğu kliğin gözünün ne kadar dönmüş olduğunu göstermektedir. 

Suriye’de daha sonra öldürülen Hanna Maptunoğlu, Yusuf ve Sami de örgüt içi infaz kapsamına girerler. 

İlk dört cinayetin ikisi HDÖ, ikisi Acilciler tarafından işlenir. 

12 Eylül sonrasının ilk sol içi cinayetlerinde bu iki örgütün adı ön plandadır. HDÖ’de başka olay olmaz, Acilciler’de ise örgüt içi infazlar sürer. 12 Eylül sonrasındaki dört sol içi infazın iki tanesinde parmaklar doğrudan Mihrac Ural’ı gösterir (Ali Çakmaklı ve Müntecep Kesici). 

Nebil Rahuma’nın katledilmesinde ise Nebil, Mihrac Ural tarafından hedef gösterilmiştir. Nebil’in “Mihrac Ural’ın HDÖ içindeki elemanı olduğu” yönünde imaj yaratılmıştır. Nebil’in HDÖ’de katledilmesinin asıl nedeni de budur: Nebil, Mihrac Ural’ın adamı ya da casusu zannedilmiştir. Nebil’i sadece öldüren değil, öldürten de sorumludur. Parmaklar yine Mihrac Ural’ı gösteriyor! 

12 Eylül sonrasındaki ilk dört sol içi cinayetin üçü Mihrac Ural ile bağlantılı. Sadece iki yıl içinde. Devrimcilerin katili bu konuda hızlı gerçekten, öyle değil mi!.. 

20 Eylül 2010