ACİLCİLER VE KENDİSİYLE BARIŞMAK


Mehmet Koç yoldaşın ölümünden sonra Paris’te yapılan törene gösterilen ilgi, konuya ilişkin yazıların yer aldığı bu sitenin günlük okur sayısının artması, benzer gelişmelerin Türkiye’de de görülmesi artık yeni ve önemli bir aşamaya ulaşıldığını gösteriyor: Acilciler’in kendileriyle barışmasının koşulları oluşmuştur... 

Dört yıl önce farklı bir durum vardı. Çok az kişi birbiriyle konuşuyordu. Çok kişinin arası iyi değildi. Örgütün 1980 sonrası döneminde ortaya serilen rezillikler ve özellikle de Suriye yılları konuşuluyor ve çok kişi bu geçmişe karşı hiç de iyi olmayan duygular besliyordu. Bu durum kendiliğinden oluşmadı. Mihrac Ural ile işbirliği yapmayan çok sayıda yoldaş, Muhabarat’ın ve MİT’in desteğiyle ya öldürüldü ya da yakalatıldı. 

Özgür Medya’nın kurulmasıyla olumlu yönde gelişmeler başladı. Hem eski Acilciler’den ve hem de eski HDÖ’den kişilerin içinde yer aldığı bu oluşum Mihrac Ural’ı fena halde rahatsız etti. Hele de kendisinin dışlanması iyice rahatsız etti. Kısa süre sonra bana saldırmaya başladı ve bugünlere kadar geldik. 

Ne yaptık? Öncelikle Acilciler’in kirlenmiş kimliğini yıkadık. Bu kimliği kirleten Suriyeli Mihrac Ural idi. Tehdit şantaj yalan dolan yöntemleriyle bir dönem vaziyeti idare edebilmişti ama artık sonuna gelinmişti. 

Suriyeli Mihrac Ural’ın marifetleri, bu sitede yazan ve yazmayan çok kişinin ortaklaşa çabasıyla ortaya döküldü: Örgüt içi ticaret, MİT ile işbirliği, Muhabarat elemanlığı, 12 Eylül sonrasında Ali Çakmaklı ile başlayan sol içi cinayetler, yüksek miktarda örgüt parasının zimmete geçirilmesi, Mihrac Ural ile ters düşen başka üyelerin öldürülmeleri. Liste uzatılabilir, daha da çıkıyor. 

Bu siteye yazan ve yazmayan toplam 30 kadar kişinin çabasıyla içimizdeki polis, içimizdeki ajan büyük oranda açığa çıkartıldı. Sadece bizim için değil, bu ülkedeki bütün devrimci örgütler için de açığa çıkartıldı. Durumu bilmeyen yok. Mihrac Ural ya da onunla bağlantılı bir kişi denildi mi akla ilk gelen kelime Muhabarat’tır. 

Neredeyse üç yıldır yaşanılan bu sürece kısaca alanın “temizlenmes iadı“ verilebilir. Acilciler’in tarihi ajan devreden çıkarılarak yeniden yazıldı. Son gelişmeler gösterdi ki, Acilciler birbirlerine olan sevgi ve saygılarını yeniden kazanmış durumdalar. 

Bir örgüt olmaktan ya da ideolojik birlikten söz etmiyorum. Tarihine, kendine ve birbirine karşı sevgi ve saygı için örgüt olmak gerekli değildir. İdeolojik birlik de gerekli değildir. Birlikte büyük olayları yaşadık. 

Ve açık konuşmak gerek: Acilciler, içine erken tarihten beri bir ajanın sızmış olduğu bir örgüttür. Ya da bizler bugün bile unutulmayan adımızı içimizdeki bir ajanın varlığına rağmen oluşturabildik. Burada Acilciler derken HDÖ ve Devrimci Savaş’ı da katıyorum. Ajan bize büyük zarar verdi ama tümüyle engel olamadı. Engel olması için Suriye’de Muhabarat’ın açık desteği gerekiyordu. 

Ve işin bir başka gerçeği de şudur: Bu örgütün Suriye tarihi yoktur. Suriye tarihimiz Muhabarat tarihidir. Reddedilmelidir. Nitekim de öyle yapıldı. 

Geçmişte bu örgütün ister yöneticisi ister sempatizanı olsun, isterse bir şekilde ilişkisi olanı olsun, insanlar geçmişlerine sahip çıkıyorlar. Bu geçmişte büyük çelişkileri olan insanları bile Suriye ajanının kullanımına bırakmıyorlar. 

Cahit’in şu satırları bunu gösteriyor: « Günay’ı hain hırsız arsız yüzsüz katil casus pislik takımına karşı savunma görevim var. Eksiği yanlışı niyeti yaptığı ne olursa olsun, Günay bu toprağın çocuğudur ve öyle kalacaktır. Yurduna yurttaşına karşı casusluk yapan “ayrı varlık”ların suç ortağı olmadı, olmayacaktır. Bildiğimi gördüğümü gerçeği yazmak zorundayım. Günay öldü diye, gerçeği gizleyecek değiştirecek değilim. » 

Bundan sonra karşımızdaki iş nedir? 

Ajanın teşhirine devam edeceğiz. Konunun en az yüzde 90’ı ortaya çıktı. Tarihimizde karanlık hiç bir nokta kalmayıncaya kadar devam edeceğiz. Kendisi bağırıp çağırablir, tehditler savurabilir, türlü çeşitli senaryolar kurabilir. Önemli değildir. Bu süreçte büyük bir başarı elde edilmiştir. Tarihimizdeki pislik önemli oranda temizlenmiştir. Zaten bu başarı elde edilemeseydi, Acilciler’in gerçek kimliği de ortaya çıkmazdı. Başarı olmadan bugünkü durum ortaya çıkmazdı. 

Karşımızdaki esas iş ise, bu tarihin insanlarını yazıya dökmektir. Bunu belirli oranda bu sitede,  http://thkp-c-acilciler.blogspot.com ve http://thkp-c-acilciler-tarih.blogspot.com ’da yaptık. Yetmez, yazılı hale gelmeleri gerek. 

İlk adımı Nebil Rahuma kitabıyla yapacağız. Bunu Mehmet Koç ile ilgili kitap izleyecek. Bu arada Yüksel Eriş ile ilgili kitap da çıkacak. Bu kitapları başkaları da izlemeli. Örneğin, İlker Akman, Ali Çakmaklı, Müntecep Kesici ve diğerleri. Bunlar, aynı zamanda, solda şimdiye kadar bilinen hamaset ve övgü yazımının dışındaki kitaplar da olacaklar. Güçlü bir teorik yanları da olacak. Bu da onları, tıpkı TDAS gibi, yıllar sonra bile hatırlanan metinler kapsamına sokacak. Eğer iyi çalışabilirsek bu iş bizim yaklaşık beş yılımızı alır. 

Hepimizin konu üzerinde daha yoğun düşünmemizde yarar vardır... 

5 Eylül 2010