İnsanın annesiyle babasıyla akrabasıyla övünmesi tek kelimeyle aptalcadır. Kendisinin övünebileceği bir özelliği yoksa, kişi ne yapsın, işin içine yakın akrabalarını karıştırır. Böyle bir tutum, aptallığı ve çaresizliği gösterir.
Hangi anneden babadan dünyaya geleceğiniz, nasıl bir akraba çevresine sahip olacağınız, sizin belirleyebildiğiniz ve hatta küçük oranda bile olsa etkileyebildiğiniz durum değildir. Dünyaya gelirsiniz ve kendinizi belirli bir çevrede bulursunuz. Bunu size soran olmamıştır, sizin de hiçbir belirleme şansınız olmamıştır. Sizin hiçbir etkinizin bulunmadığı bir durumla ilgili olarak övünmek ya da yerinmek, bu nedenle aptalcadır.
Babanız subay olabilir, polis şefi olabilir, MİT mensubu olabilir, işkenceci bir polis olabilir... Hiçbir çocuğu ve daha sonra yeni yetme genci bu nedenle suçlayamazsınız. Bu durumun oluşmasında onun hiçbir katkısı yoktur. Onun katkısı, kendini bildiği, belirli bir bilinç düzeyine ulaştıktan sonra başlar. Bu insanları, bu ilişkileri kabul edecek misin, etmeyecek misin?
Burada kişi ilk kez ailesine ve akrabalarına karşı kendi iradesini kullanabilir. MİT mensubu bir akrabayı kabul ediyor musun, etmiyor musun? Ajanlık yapan babayı kabul ediyor musun, etmiyor musun? İnsan yeni doğduğunda ya da on yaşındayken bu soruları cevaplandıramaz. Ama 18-20 yaşlarında artık cevaplandırabilir.
Almanya’da 1968 hareketine katılan çok sayıda genç, babalarının eskiden Nazi subayı olduğunu öğrendiğinde önce şok geçirmiş, ardından da babalarıyla ilişkilerini kesmişlerdi. Bunu yapabiliyor musun, yapamıyor musun? Mesele budur!..
Şimdi gelelim kendi somutumuza. Mihrac Ural’ı babasının Muhabarat ile kaçınılmaz olarak ilişkisi bulunan Uruba kadrolarından olmasından dolayı suçlayamayız. Aynı şekilde, anne tarafından dedesinin MİT elemanı olması nedeniyle de kendisini suçlayamayız. O, bu ilişkilerin içine doğmuştur. Hangi çevreye doğacağı konusunda kendisinin hiçbir etkisi söz konusu olamazdı. Ama ya sonrası...
Bir kişi hayatı Suriye ajanlığıyla iç içe geçmiş babasının bu durumuna sahip çıkıyorsa, bu sahip çıkış, “Ben de ajanım!..” demenin öteki türlüsüdür. Bir devrimcinin böylesi durumda yapacağı tek şey, babası olacak herifin suratına tükürmek ve ilişkisini kesmektir.
Aynı durum anne tarafında da görülüyor. Anne tarafından MİT ajanı akrabaya tavır alınmıyor. Tersine, bu akraba Mihrac Ural’ı koruyor ve kolluyor. Başka bir deyişle faaliyetler iç içe. Mesele budur...
Beşir Kanmaz’ı bir subay çocuğu olması nedeniyle suçlamak saçmalıktır. Ama aynı Beşir Kanmaz, subay babasına danışıp ve örgütün motosikletini de birlikte götürerek polise teslim olduğunda işin rengi değişir. Mihrac Ural’ın en yakın adamı olan Beşir, burada subay babası ve polisten ayrı bir kategoride değildir.
Ya Mihrac Ural’ın hiçbir özelliği bulunmayan anasıyla övünmesine ne demeli. Garibimin başka bir özelliği yok ki, ne yapsın, anasını şişirecek de şişirecek...
Bakın ne anlatacağım? Bunu ilk kez anlatıyorum. Şimdiye kadar benim ailemle övündüğümü gören ya da duyan olmamıştır. Sözünü bile etmem. Annemi biraz anlatayım da Mihrac Ural’ın bunalımı biraz daha derinleşsin. Annemin babasının iki kızı var. İkisi de okur-yazar kadının bile zor bulunduğu 1940’lı yılların Türkiye’sinde üniversite bitirirler. Nezahat Erkiner kafasına estiği gibi hareket eden isyancı bir kadındır. Anneannemle hiç geçinemez. Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurarak tayinini ister ve Adana’ya gider. Yıl 1945, kadındaki cesarete bak. Tipik bir Cumhuriyet kadınıdır. Okumayı sever ve fena halde otoriterdir. Ülkenin sayılı lise tarih öğretmenlerinden biridir. Dört yıl önce, 83 yaşında öldü. Bugüne kadar hiç söz etmedim. Ne gerek var ki!..
Benim yeterince özelliğim var, annemi işin içine karıştırarak neden övüneyim ki! Üstelik bir insanın yakınlarını işin içine karıştırarak kendini yüceltmeye çalışmasını komik bulurum. Böylesi bir çaba, kişinin çapsızlığını gösterir.
Sahi şu bizim Mihrac Ural’ın annesinin okuması yazması var mıydı? Hiç olmazsa ilkokulu bitirebilmiş miydi? Yoksa o da, Mihrac Ural’ın İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde ve Ali Fuat’ın da Boğaziçi Üniversitesi’nde okuduğu gibi, Oxford’da doktora yapmış mıydı?
Soytarılıkta sınır olur ama bu adamda yok. Mihrac Ural’a göre annesi uyanık bir kadın. Bu uyanık kadının eşinin Urubacılığını bilmemesi mümkün değil. Bu uyanık kadının MİT ilişkisini bilmemesi mümkün değil. Bu uyanık kadının hayatı boyunca çalışmamış olan oğlunun büyük servetinin kaynağını tahmin etmemesi mümkün değil. Buna rağmen, hep birlikte örgüt parası yemekte sakınca görmemiştir yeri cehennem olasıca.
Bunlar aile boyu ajan!..
18 Eylül 2010