TÜRKİYE'DE SOL ÖRGÜTLER
Hüseyin Aykol’un, Bölüne Bölüne Büyümek – Türkiye’de Sol Örgütler kitabının ikinci baskısından söz edeceğim. Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan sol örgütlerden başlayarak 2000 sonrasındaki döneme kadar her örgüt hakkında tanıtıcı bilgiyi içeriyor. Kitabın sonunda Türkiye solundaki başlıca kişilikler de kısaca tanıtılıyor. Kitaba ek olarak bir de Çizelge veriliyor: Türkiye tarihindeki sol örgütlerde kim kimden doğdu?
Maşallah oldukça doğurgan bir solumuz var. 1977 sonlarında hapisteyken ülkedeki sol örgütlerin listesini çıkarmayı denemiştim. Galiba yüz tanesinin adını yazabilmiştim ama biliyordum ki, başkaları da vardı. Sayı daha sonra iyice arttı. Bazı örgütler yıldız misali parlayıp kayboldular. Bazılarının hiç olmazsa hatırlanan bir adı kaldı.
Kitapta kısaca tanıtılan bazı sol örgütlerin adını ilk defa duyuyorum. Düşünün artık, ben bile ilk defa duyuyorsam, konuyla yakından ilgili olmayanlar kaçınılmaz olarak bu büyük çeşitlilik karşısında şaşıracaklardır.
Kitapta bazı örgütlerin tanıtımında eksikler var, ama normal. Bu ülkenin solundaki örgütleri tam olarak tanıyabilmek hangi faniye nasip olmuş ki!..
Yazar eski ve solun içinden birisi, belli oluyor. Örneğin, THKP-C Üçüncü Yol’un önemli kişilerinden birisinin jandarma teğmeni Hamza Yalçın olduğunu çok kişi bilmez. Ben biliyorum çünkü birlikte hapiste yattık. O, sahte tahliye ile benden önce kaçtı. Bizim kaçtığımız grupta ise daha sonra yakalanıp idam edilen Ramazan Yukarıgöz vardı. Böyle bir durum olmasaydı, Hamza Yalçın’ın adı bana da yabancı gelebilirdi.
Bu ülkenin devrimci hareketinde Acilciler’in adı kalmış. THKP-C kökenli silahlı mücadele örgütleri arasında Devrimci Sol’un dışında bir de Acilciler’in bugün bile hatırlanan bir adı kalmış. Bu unutulmazlığı bize en başta sağlayan teorimizdi. Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği’ne, Eylem Birliği’ne göre biz daha küçük eylemler yapmıştık.
Kitapta Acilciler’e iki sayfa ayrılmış. Bölüm şöyle başlıyor: “Sonraki yıllarda kısaca Acilciler olarak anılacak olan örgüt, 1974’te İlker Akman, Yüksel Eriş ve Engin Erkiner tarafından kuruldu.”
Bölümün son paragrafı ise şöyle: “Acilciler’in 12 Eylül sonrasındaki tarihinin –Mihrac Ural’ın başını çektiği bölümü–, Suriye’nin istihbarat örgütü Muhabarat ile fazla içli dışlı olunduğu iddiasıyla çok sayıda militan tarafından benimsenmiyor. Acilciler, 1982’de büyük bir ayrılık daha yaşadı ve örgütten ayrılan kesim –kısa süre önce ittifak bildirgesi imzalanmış olan– TKEP’e katıldı. Benzer bir ayrılık, 1987 sonunda yapılan ilk kongrenin ardından, 1988 yılında da yaşandı.”
Geriye kalan yaklaşık iki sayfada ne yazılı olduğunu merak ediyorsanız, kitabı alır okursunuz. Kitapta ayrıca HDÖ ve Devrimci Savaş da daha kısa olarak yer alıyor.
Kitaptan yapılan alıntılarda bilinmeyen bir şey yok denilebilir. Türkiye solunda Mihrac Ural’ın Muhabarat ile yakın ilişkisini bilmeyen mi var? Bilmeyen varsa o da cahilliğine yansın denebilir ancak. Zaten kitabın amacı da varolan bilgiyi derlemek olsa gerektir.
Bilemiyorum, sol bundan sonra daha ne kadar artar? Şimdilik herhangi bir noktada duracak gibi görünmüyor. Yeni bir örgüt mü kuracağız, iyi ama niye? İnsanların örgüt kurmadan önce bu soruyu sormalarında yarar var.
Genel kuraldır: yeni kurulan örgüt altı ay - bir yıl kadar gelişir. İlk heyecan bittikten sonra zorluklar fazlasıyla kendisini göstermeye başlar. Aradan biraz daha zaman geçer ve örgüt söner veya dağılır. Belki adı kalır, bazen adı bile kalmaz. Örgüt tarihin içinde kaybolup gitmişse mesele yok. Adı kalmışsa, mesele oluyor.
Örgüt çoktan tarihe karışmış ama adı kalmışsa, çoktan beridir devrimcilikle ilgisi kalmamış birçok insan bu ada tutunarak yaşamaya başlar. Kimisi Mihrac Ural gibi sahtekârlığından tutunmaya çalışır, kimisi başka bir şeyi olmadığı için tutunur. Ortak nokta ise, bu insanların bugününün ya da son on yılının olmamasıdır. Bugüne ve geleceğe ait değilsen, otuz yıl önce ne yapmış olduğunun neden büyük önemi olsun?
Son otuz yılda dünyada ve ülkede çok şey değişti. Bu durumda, geleceğin geçmişin uzantısı olarak kurulması mümkün değildir. Geçmişe saplanıp kalmışsanız, ondan kurtulamıyorsanız, dahası kurtulmak da istemiyorsanız, yaşayan bir ölüden farkınız yok demektir.
Türkiye’de Sol Örgütler her eve lazım denilebilecek bir kitap. Orada geçmişimiz yazılı. Bu ülkenin solunun geleceği olacaksa eğer, bunu ancak iyisiyle kötüsüyle geçmişini değerlendirip ondan koparak yapabilecektir.
Ve bunun için daha da bekleyeceğiz galiba.
9 Aralık 2010