MİHRAC URAL NASIL SERVET YAPTI?..


Bir müddet aradan sonra aynı konuya geldik. Mihrac Ural, bu kadar parayı nereden buldun? Bu serveti nasıl edindin? En az üç tane evin (muhtemelen daha fazladır), çalıştırdığın bir otel, büroların, iki tane jipin ve arazilerin var. Tahminen 20-25 milyon Dolar civarında bir servetin var. Bu parayı nereden buldun? 

Suriye’de değil de adam gibi bir ülkede yaşasaydın, maliye çoktan yakana yapışmış ve bu servetin kaynağını sormuştu. Hayatın boyunca çalışmamış olan sen, bu parayı nereden buldun? Kendi ifadene göre, “ot yedin, biriktirdin”. Afiyet olsun, ama bu açıklama inandırıcılıktan çok uzak. 

Sen neyi biriktirdin? Hiç çalışmadığına göre, örgüt parasını biriktirdin. Bu para senin mi de biriktiriyorsun? Kendine başka bir açıklama bulmalısın. Bak sana iki tanınmış açıklamayı anlatayım, belki onlardan biraz öğrenirsin. 

İlk açıklama, Necmettin Erbakan Hoca Efendi Hazretleri’nin servetiyle ilgilidir. Hoca efendi büyük zenginliğini, dedesinin evinde tavan arasında bir sandık altın bulmasıyla açıklar. Yersen, inanırsın. Ama yine de seninkinden daha inandırıcı bir açıklamadır! 

İkinci açıklama Tansu Çiller’in servetiyle ilgilidir. Eşi Özer Uçuran Çiller, Tansu Çiller’in anneannesi öldüğünde, eşyalarını toplarken, yastığının içinin altın dolu olduğunu gördüklerini anlatır. Anneanne bütün parasını altına yatırmış, onları da yastığının içinde biriktirmiş. Çiller ailesi de böyle zengin olmuş. Ne demişler, yersen, inanırsın. Yine de senin açıklamana göre daha inandırıcıdır! 

Sen de böyle bir şey uydurabilirsin. Mesela “deniz kıyısında dolaşıyordum, bir sandık buldum, içi altın doluydu” diyebilirsin. “Ot yedim, biriktirdim” söylemi çok aptalca. 

Şimdi gelelim bu paranın nasıl toplandığına. İlk adım, yıl 1982’de Almanya’da atılır. Sadece Frankfurt ve çevresinden alınan 20.000.- DM’dir. O zaman için oldukça büyük bir para. Mihrac Ural, “devrim senedi” teklif eder. Yani devrimden sonra ödenmek üzere senet verebileceğini söyler. Soytarıya mı gülersin, buna kananlara mı gülersin! 

Almanya genelinde ne kadar para toplandı, bilmiyorum. Almanya’da çok sayıda büyük çadır alınır ve bunlar Suriye’ye gider. Bassit Suriye’nin sayfiye yeridir. Yazın bu çadırlar kiraya verilir. Acilciler’in militanları soğuk gazoz satmaktan akla gelebilecek her çeşit işe kadar çalışırlar ve kazanılan parayı Mihrac Ural alır. Ek olarak, Filistin kamplarında bulunanlar da aldıkları paranın bir bölümünü hazrete verirler. Bunlar ilk sermaye birikimini oluşturur. Azcık dikkat edilirse açıkça görülüyor, Mihrac Ural’ın sahip olduğu büyük servetin kaynağı Acilciler’in emeğinden oluşmaktadır. Bu servetin kaynağında vahşi bir emek sömürüsü vardır, Acilciler’in emeğinin sömürüsü. 

Mihrac Ural bu arada avanesiyle birlikte birkaç kez Beyrut’a gider. Araba kaldırıp Suriye’ye getirirler. Bunların bir bölümüne Muhabarat el koyar, ötekileri satarlar. Başlangıçtan itibaren Mihrac Ural servetini karısı Malak Fadal ve baldızı üzerine yapar. Sonraki yıllarda bu uygulamadan vazgeçse bile, başlangıçta taşınamaz malların tapusu bu kadınların üzerinedir. Özellikle Malak’ın üzerinedir. 

Mihrac Ural Suriye vatandaşı olduğuna göre, bu ülkeye geldikten altı ay sonra vatandaş yapıldığına göre, neden çekiniyordu? Herhalde Suriye makamlarından çekinmiyordu. Kendisi vatandaş, üstelik de Muhabarat’tan. O zaman derdi neydi? Acilciler’den korkuyordu. Hırsızlığı ortaya çıkar, mallarına el konulur diye korkuyordu. Bu nedenle, kendisine sorun olabilecek kişileri ortadan kaldırıncaya ve kendi durumunu sağlama alıncaya kadar cebine attığı parayı gayrı menkule yatırdı. Bunun “örgüt parası” olduğunu söyledi ve tapuları da Malak’ın üzerine yaptı. 

Dört yoldaşın Suriye safında Filistinliler arasındaki iç savaşa sürülmesi ve FKÖ tarafından öldürülmeleri, Mihrac Ural’ın sermaye birikiminde dönüm noktası sayılır. Bu yoldaşlar için “kan parası” olarak adam başı 50.000.- Dolar, yani toplam 200.000.- Dolar, almıştır. Mihrac Ural’ın buna kendi jargonuyla “kelle parası” dediğine eminim. Sonraki yıllarda da bu ölen yoldaşlar adına küçük maaşlar aldığını duyduk. Yapar. Adı Mihrac, soyadı Ural. Alçaklıkta sınır yoktur. 

“Mihrac Ural’ın servetinde Acilciler’in kanı vardır!..” derken boşuna konuşmuyorduk. Sömürü ve talan devam ediyor. Çok sayıda Acilci Suriye’de değişik işlerde çalıştırılır ve aldıkları paraya “örgüt adına” el konulur. Para birikir de birikir. Mihrac Ural bütün parayı gayrı menkule yatırır ve tapuları da Malak Fadal adına yapmaya dikkat eder. Böylece paranın geri istenemeyeceğini, el konulamayacağını hesap etmektedir. 

Libya’ya gider. Sami’den (Gökhan Sac) büyük miktarda Dolar alır. Havaalanında yakalanır. Libya’dan dolar çıkarmak yasak olduğu için birkaç gün gözaltında kalır. Döviz kaçakçılığından yatan Mihrac Ural, bu durumu “zindan yattım” diye lanse eder. Sami’den başka paralar da alır. Sami, Suriye’ye geldiğinde bu paraların hesabını sorar. Bunlar örgüt parasıdır, ne olmuştur? Bu soru, Sami’nin öldürülmesiyle sonuçlanacaktır. 

Aralarında muhtemelen şöyle bir konuşma geçmiştir: 

– Para ne oldu? 
– Örgüte verdim.
– Örgüt nerde?
– Dağa çıktı.
– Dağ nerde?
– Yandı bitti kül oldu
– Kül nerde?
– Kül mü, hangi kül? 

Ardından Sami türlü çeşitli suçlamalar yöneltilerek öldürülür. Gerçek neden, verdiği paranın hesabını sormasıdır. Mihrac Ural’da alçaklık biter mi, bitmez. 

Başka bir örnek. İsrail’in Lübnan’a saldırısının ardından çok sayıda Kürt ve Türk militan için  Filistin kamplarında kalma dönemi sona ermiştir. İnşaatlarda ve bahçelerde çalışarak para biriktirirler, uçak bileti alırlar. Suriye’de kalmanın anlamı yoktur, gideceklerdir. Yanlarında doğal olarak bir miktar da para vardır. Mihrac Ural, allem eder kalem eder, bu paraya bile göz diker. “Paranızı bana verin. Yolda başınıza bir şey gelir, paranızı alırlar. Paris’te Anadolu Der’den alırsınız!..” der. Adam başına 1500-2000 Dolara el koyar. İrfan yazısında anlattı, yaklaşık yüz kişi Fransa’ya gelmiş ve Mihrac Ural’a verdiği parayı Anadolu Der’den istemiş. Mihrac Ural insanların sıkıntı çekerek biriktirdikleri 150.000.- ile 200.000.- Doları da böyle çarpmış. 

Mihrac Ural’ın serveti, sadece Acilcilerin değil, genel olarak devrimci hareketin emeğinin çalınması temelinde oluşmuştur. Hırsızlıkta dolandırıcılıkta sınır tanımaz bu büyük lider. Mihrac Ural, Bedri Yağan’ı bile dolandırmıştır. İbrahim Yalçın’ın yazısında okumuşsunuzdur. 

Şimdi aklınıza ne geldiğini biliyorum: Herkesi bu kadar dolandırarak servet edinmiş bir kişi için 20-25 Milyon Dolar az değil mi? Serveti daha fazla olmalı!.. 

Mümkündür. 20-25 Milyon Dolar asgari rakamdır. Şunu da unutmayın: Mihrac Ural çarpıcıdır tokatçıdır dolandırıcıdır. Üretimden anlamaz, ticaret yapamaz. Sadece “Bul karayı, al parayı!..” demeyi bilir. Batırdığı birkaç iş var. Benzin istasyonu açar ve batar. Kiremit işine girer ve batar. Başka batık işler de olabilir. Bunlar bizim bildiklerimiz ve muhtemelen başkaları da vardır. Anlaşılan, çarptığı parayı har vurmuş harman savurmuş. Malak da pek müsrif bir kadın. Büyük oğlu desen, o ayrı bir alem. “Bubaaa, ben de cip isterim!..” diye tutturur. Jip alınır. Jip dediğiniz Suriye’de 40-50 bin Dolardır. Mihrac Ural bir de kendine jip alır. Anası babası ziyarete gelince arabalarının bagajını doldurup da gönderirmiş, mutlaka ceplerini de doldurmuştur. 

Urallar Hainlik Hırsızlık Sömürücülük Soygunculuk Çarpıcılık Dolandırıcılık Anonim Şirketi’nden hepsi çöplenmiş. Fransa’da bir ihtiyar kadının evini soyma gibi “başarılı eylemler” değişik yazılarda anlatılmıştır, tekrarlamayacağım. Lakin, o ihtiyar kadının şansı varmış. İhtiyar olmasaydı cinsel tacize de uğrayabilirdi. 

Lider bu, boru değil. Her konuda en önde!.. 

15 Ekim 2010